Dikencik'in açıklamasına şöyle:
İMAR VE PLANLAMA ÇALIŞMA GRUBU
SAKINIM PLANI ÖNEMLİ!
Türkiye kentleri, deprem, sel gibi doğal tehlikelerin yanı sıra kaçak yapılaşmalar, kent içerisinde yer alan tehlikeli kullanımlar, kent planlama anlayışında olmazsa olmaz doğal ve yapay eşiklerin korunması ilkesinin yerine daha fazla arsa üretmeyi amaçlayan yapı üretim sistemine yönelik planlama anlayışı neticesinde açık yeşil alan yetersizlikleri, denetimsizlik, teknik altyapı problemleri, gibi nedenlerle derin risk havuzları haline gelmiştir.
Kentsel risk yönetimi ile risk sektörlerinin belirlenmesi, risk azaltma çalışmaları ve planlama açısından önem taşımaktadır. Güncel uygulamalarda, yerleşik alanlarda sadece mevcut yapı stoğu ile ilgili risk sektörlerine önem verilmekte, bu çalışmalar ise pilot projeler kapsamında belirlenen alanlarda ‘yapıların depreme karşı dayanıklılığını belirlemeye yönelik olarak sınırlı kalmaktadır.
Dirençli yaşam çevrelerinin oluşturulabilmesi, afet risklerini temel alan yöntem ve yaklaşımların, planlama sistemi ile bütünleştirilmesi ve bunun kurumsal yapılanmalara entegre edilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Ülkemizde doğal afetler sonucu oluşan tablo sürdürülebilir kentleşmenin gerçekleştirilememesinden kaynaklanmaktadır. Kontrol edilemeyen nüfus artışı, yüksek yoğunluklu yapılaşma, uygunsuz teknolojiler gibi nedenlerden dolayı kentler riske açık hale gelmektedir.
Bu bağlamda Dirençli kentleri amaçlayan sakınım odaklı planlama anlayışı planlamanın sürdürülebilir kalkınma ve kentleşme ilkelerini destekleyen ve birçok kentsel sorunların çözümüne olanak sağlayan bir yaklaşımdır. Bu planlama yaklaşımı için en önemli yasal araç şu anda 6306 sayılı Afet Riskli Altındaki Alanların Dönüştürülmesi hakkında kanun ve uygulama yönetmeliğidir. Mevcut kanun kapsamında her ne kadar sosyal ve ekonomik içerik yeterli olmamakla birlikte direnç arttırıcı müdahale olanaklarına olanak sağlayan yegane yasal araçtır. Ancak şehrimizde bu yasa parsel ya da ada ölçeğinde kullanılarak sadece depreme dayanıklı yapı üretmek amacı ile kullanılmaktadır. Bütüncül bir planın uygulanabilirliği açısında değerlendirilmemiştir. Kaldı ki yapılaşma olmayan yeni planlanan Kırcami Bölgesinin %60-70 lik alanı taşkın alanı olup, taşkın, sel riski oluşturan Düden Çayından bölge içine yayılan ve taşkın sel riskine karşı sigorta niteliğinde olan su yolları yerleşime açılmış, Plan notlarında yer alan alt yapı çalışmaları bitmeden ruhsatlandırma işlemi yapılmaz hükmü de revizyon plan ile kaldırılmıştır. Aynı durum Altıntaş Mahallesi içinde geçerlidir. Yüksek yoğunluklu yapılaşma alt yapı çalışmaları yapılmadan başlamış ve devam etmektedir.
Seçim dönemlerinde yerel yönetimler kafasını kuma gömerek, yaşadığımız taşkın ve sel afetlerinin geçmişte olduğu gibi gelecekte de yaşanacağının garantisini bize sunmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde taşkın alanları kent planlamasında doğal eşik olarak olduğu gibi korunmaya yönelik olarak kentsel açık yeşil ve spor alanları olarak planlanmakta, bu bölgelerde toprağın emilimini olumsuz etkileyecek bitkilendirme bile yapılmamakta doğal taşkın havuzları olarak kullanılmaktadır.
Gelecekte Küresel ısınma iklim değişikliği gibi faktörlerin doğal ve yapay afetlerin şiddetini arttırarak kentlerde etkili olacağını ön gören uzmanlar planlama anlayışlarını ‘’doğa ile uyumlu sürdürülebilir kentler’’ olgusu üzerine kurmakta ve makro ölçekte başlayarak her türlü afet risk haritalarını oluşturmak, bu risklere karşı önlem almaya yönelik ‘’Sakınım Planları’’ hazırlayarak kentsel riskleri en aza indirgemeyi amaçlamaktadır.
Antalya’nın genelinde olduğu gibi Kepez Bölgesinde yaşanan sel baskını da bu sorunlardan kaynaklandığı apaçıktır. Tüm dereler, arıklar kapatılarak taşkın alanları bile yapılaşmaya açılmıştır.
Sonuç olarak; Antalya da kışın yaşanan sel- taşkın, fırtına-hortum, yazın yaşanan orman yangınları, kuraklık deprem risk haritasında 1.ve 2. Derece deprem bölgesi riski gibi faktörlerde değerlendirildiğinde kentimizin bütüncül olarak sakınım planına ihtiyacı olduğu aşikardır.
Haşim Dikencik
İmar ve Planlama Çalışma Grubu Başkanı