Antalya Ticaret ve Sanayi Odası ile TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Antalya Şubesi arasında imzalanan "İklim Değişikliği ve Çevresel Dönüşüm" eğitim protokolü kapsamında gerçekleştirilecek olan eğitim seminerlerinin ilki "İklim Değişikliğinin Ekonomiye Etkileri, Uyum Süreci ve Yeşil Mutabakat" başlığıyla yapıldı.
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Derya Ünver'in moderatörlüğünde gerçekleşen seminerin açılışında bir konuşma yapan ATSO Yönetim Kurulu Başkanı Davut Çetin, ekonomide yaşanan son gelişmelere değinerek, "Biz çevreyi, afet risklerini, iklim değişikliği ve afetlere karşı işletmelerimizi dirençli hale getirmeyi konuşalım derken araya ekonomik afet girdi. Şu anda üretim yapmakta zorlanan üyemiz var. Maliyet artışı karşısında işini sürdüremeyenler, satış yapamayanlar var. Asgari ücret artışına dayanamayan ve işçi çıkarmayı düşünenler var. Tarımda meyve ve sebze serada veya tarlada kalıyor, toplanmıyor, alıcısı yok. Böyle bir ortamda iklim değişikliğini konuşmak zor. Bütün bunlara rağmen, Türkiye ve Antalya ekonomisi böyle krizlere alışıktır: Birkaç yılda bir darbe yiyoruz, kazanan ve kaybedenler oluyor, sonra yavaş yavaş toparlanıyoruz. Dolayısıyla bu da geçecektir, ümidimizi kaybetmiyoruz. Önemli olan ekonominin temellerinin sağlam olmasıdır. Ekonomi sağlam olursa, işletmelerimiz sağlam olursa bu afetlere rağmen ayakta kalmaya devam ederiz" ifadesini kullandı.
Türkiye ekonomisinde kısa vadeli riskleri öngörmek mümkün değil
Ekonomiyi, işletmeleri sağlam tutmanın yolunun iş insanlarının riskler konusunda bilgili ve eğitimli olmasına bağlı olduğuna dikkat çeken Davut Çetin, "İşletmelerimiz bir taraftan dünya ve Türkiye ekonomisindeki uzun vadeli trendleri izlemeli diğer taraftan da kısa vadeli risklere karşı hazırlıklı olmalıdır. Biz oda olarak kısa vadeli riskler konusunda da uzun vadeli trendler konusunda da bilgilendirmeye, uyarmaya önem veriyoruz. Geçen hafta müşterek komiteler toplantımızda ekonomideki bu riskleri konuştuk. Bugün de bütün işletmeleri ilgilendiren orta ve uzun vadeli risk ve trend olan iklim değişikliği ve çevreci dönüşüm konusunda eğitime başlıyoruz. Türkiye ekonomisinde kısa vadeli riskleri öngörmek mümkün değil, çünkü ne zaman ne yapacağımız belli olmuyor. Fakat hem bir risk hem de bir fırsat olan iklim değişikliği ve çevreci dönüşümün neler getireceğini aşağı yukarı tahmin ediyoruz. Zaten şu anda iklim değişikliği etkilerini yaşıyoruz. Dolayısıyla çevre risklerine de hazırlıklı olmalıyız" dedi.
İki yıl içinde Avrupa Birliği karbon verileri etkisini yaşayacağız
İklim değişikliğinin sadece bir doğal afet olmadığını vurgulayan Davut Çetin sözlerini şöyle sürdürdü;
"İklim değişikliği aynı zamanda ekonomik afettir ve uzun vadeli bir mesele de değildir. Bu yıl kuraklığın etkisini tahıl üretim azalmasında, gübre fiyatları artışında, gıda enflasyonunda yaşıyoruz. İki yıl içinde Avrupa Birliği karbon vergileri etkisini yaşayacağız. Bu vergilerin ekonomimize yıllık maliyeti 1,8 milyar Euro civarında tahmin ediliyor. Yeşil mutabakatla birlikte Paris anlaşması taahhütlerimiz gündeme gelecek. Bu süreç bugün tahmin ettiğimizden çok daha hızlı bir şekilde ilerleyecektir. Yeşil dönüşüm tarımdan turizme, sanayiden inşaata her sektörde karşımızdadır. Dünyada yeşil dönüşümün maliyeti olarak farklı rakamlar telaffuz ediliyor. Dünya çapında maliyetin 23 trilyon dolar olacağını tahmin eden de var. Eğer 23 trilyon dolar olursa bu dünya yıllık gelirinin dörtte biri demek. 20-25 yıllık bir dönemde her yıl milli gelirin %1'i diye gibi bir maliyet sadece dönüşüm için gereklidir. Türkiye için bu yılda 7-8 milyar dolardır, az değildir. Ayrıca buna doğal afetlerin, kuraklığın, su kıtlığının maliyetlerini de eklemek gerekir. Esasen iklim değişikliği konusunda maliyet hesabı yapmak da her zaman anlamlı değil, çünkü yeryüzünde canlı yaşamın yok olmasının, suyun ve ormanların, temiz havanın, temiz suyun bir fiyatı olamaz. Aslında bugün gündemimizde olan ekonomik sorunların, piyasadaki sorunların bir nedeni dünyanın geleceğini, gelecek nesilleri düşünmemekten kaynaklanmaktadır. Torunlarımızın yaşamasını istiyorsak maliyetine, fiyatına bakmayacağız ve bugünkü yaşam tarzımızı, üretim ve iş modellerimizi değiştireceğiz."
Antalya'da Büyükşehir Belediyesi, Odalar, üniversiteler ve sivil toplum temsilcilerinin katılımı ile Çevreci Dönüşüm çalışmalarına start verdiklerini hatırlatan Başkan Davut Çetin, Şubat ayında geniş katılımlı bir çalıştay gerçekleştirerek, Antalya'nın ve sektörlerin yol haritasını belirleyeceklerini sözlerine ekledi.
Türkiye yüksek risk grubundaki ülkeler arasında
Akdeniz Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Topkaya da, Türkiye'nin küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından yüksek risk grubunda ülkeler arasında yer aldığı belirterek, "Dünya Bankası raporuna göre Türkiye 21. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ve Orta – Doğu, Asya bölgesinde ekstrem iklim olaylarına en çok maruz kalacak 3. Ülke olacaktır" dedi. İklim değişikliğinden gıda güvenliği dolayısıyla en fazla tarım sektörünün etkileneceğini belirten Topkaya, tahıl üretiminde küresel ısınmaya bağlı olarak sıcaklık ve yağıştaki değişikliklerle, azalma olmasının tahmin edildiğini söyledi.
İklim değişikliğinden en fazla etkilenecek sektörlerin; çimento ve yapı sektörü, perakende, tekstil, tarım ve gıda, sanayi ve enerji sektörleri olduğunu belirten Topkaya, Antalya'yı yakından ilgilendiren turizm sektörünün de küresel sera gazı salınımında en önemli sorumlulardan biri olduğunu vurguladı. Topkaya, turizm kaynaklı karbondioksit salınımının 2030 yılına kadar yüzde 25 azaltılmasının hedeflendiğini kaydetti.
2050'de üç gezegene eşdeğer tüketim
Her yıl üretilen tüm gıdaların yaklaşık üçte biri tutarındaki yaklaşık 1 trilyon dolar değerindeki 1.3 milyar ton ürünün, tüketicilerin ve perakendecilerin kutularında çürüdüğünü veya kötü nakliye ve hasat uygulamaları nedeniyle bozulduğunu anlatan Prof. Dr.Topkaya, "Küresel nüfus 2050 yılına kadar 9,6 milyar ulaşırsa, mevcut yaşam tarzlarımızı sürdürmek için ihtiyaç duyacağımız doğal kaynakları sağlamak için neredeyse üç gezenin eşdeğeri gerekebilir" ifadesini kullandı.
AB Yeşil Mutabakat çalışmaları kapsamında 2030 yılında karbon salınımının yüzde 55 azaltılmasının, 2050 yılında ise sıfır karbon salınımının hedeflendiğini belirten Topkaya, AB'de geçerli karbon vergilendirme ücretinin (ton başına 30 Avro) sınırda karbon düzenlemesi ile 50 Avro olarak revize edilmesinin gündemde olduğunu kaydetti. Türkiye'nin en önemli pazarının AB ülkeleri olduğuna dikkat çeken Topkaya, Türkiye'nin iklim değişikliği konusunda gerekli düzenlemeleri bir an önce yapması gerektiğini sözlerine ekledi.
Seminerde, bazı katılımcılar, ikilim değişikliğinin mutlaka eğitim müfredatına eklenmesi gerektiği konusunda görüş bildirdi.
Devam edecek
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Derya Ünver, eğitim programı kapsamında; "İklim değişikliği kaynaklı afetler ve Antalya", "Sanayinin çevresel rotası döngüsel ekonomi", "Tarımda verimli kaynak kullanımı, "Geleceğin Antalya'sında çevre ve turizm ilişkisi", "Bütüncül su yönetimi", "Sıfır atık sistemi ve GEKAP", "Gelişen dünya büyüyen sorun: e-atıklar", "Yeşil Binalar – BREEAM Metodolojisi ile binaların sürdürülebilirliği" ve "Uluslararası yeşil anahtar programı" başlıklı ücretsiz seminerler düzenleyeceklerini bildirdi.