Türkiye bugün ciddi bir ekonomik darboğazdan geçiyor. Alt gelir grubundaki vatandaşlar adeta yaşam savaşı veriyor. İğneden ipliğe gelen durmak bilmeyen zamlar, yaşamı içinden çıkılmaz hale getiriyor. Bir yıl önce 20 TL bandında seyreden döviz kuru, bugün 30 TL bandını aşmak üzere.
Ekonomistlerin öngörülerine göre, eurodaki artışın devam etmesi bekleniyor ve kurun 40 TL bandına ulaşabileceği söyleniyor. Bu durumdan kimse memnun değil. Turizmciler, işçiler, memurlar, emekliler, tarladaki çiftçi ve pazardaki esnaf hepsi mutsuz.
Geçtiğimiz günlerde turizm yöneticileri, maliyetlerini karşılayamadıklarını belirterek, euronun 45 TL olması gerektiği yönünde açıklamalarda bulundular. Pazarda, üreticiden 1,5 TL’ye alınan domatesin 15 TL’ye satılmasından dert yanan aracılar, mevcut ekonomik koşullardan rahatsız. Ürettiği tonlarca sebze ve meyveyi maliyetlerini karşılayamadığı için çöpe döken üreticiler de aynı şekilde zor durumda. Emekliler geçim sıkıntısıyla boğuşuyor, öğrenciler ise eğitimlerini sürdürememekten şikayetçi. Okuyanlar iş bulamamaktan, iş bulanlar ise yeterli ücreti alamamaktan yakınıyor. Bütün bu yaşananlara dış politikada alınan yanlış kararları eklediğinizde, karamsar tablo bir karabasan gibi üstümüze çöküyor.
Bu karamsar tablo, toplumun her kesiminde derin bir huzursuzluk yaratıyor. Ekonomik istikrarsızlık, hem bireylerin günlük yaşamını olumsuz etkiliyor hem de genel olarak ülke ekonomisinin geleceğine dair endişeleri artırıyor. Bir yandan yüksek enflasyon, diğer yandan artan işsizlik oranları, insanların alım gücünü her geçen gün daha da zayıflatıyor. Tasarruf yapmak neredeyse imkânsız hale gelirken, borçlanma oranları artıyor. Halkın büyük bir kısmı temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor.
Bu zorlu ekonomik koşullarda, hükümetin atacağı adımlar ve alacağı kararlar büyük önem taşıyor. Hangi karar ve önlem alınırsa alınsın. Ya yeterli olmuyor ya da bir süre sonra anlamını ve değerini yitiriyor.
Bu işin yolunu yordamını bilen herkes, yapısal değişiklik ve reformlarla süreçlerin atlatılabileceğini söylerken, uluslararası kural ve dengelerin dışında hareket etmek, bizi ileriye taşıyacak araç ve araçlara, kurallara sıkı sıkıya tutunmamız gerekiyor. Hak, hukuk ve adalet kavramını evrensel değerlerle sahiplenmek, bu evrensel değerleri toplumun tüm katmanlarına hissettirmek gerekiyor. Kişiye, kuruma veya başka sebeplere göre geliştirilen her yöntem krizden çıkışın önünü kapatır.
Türkiye, önümüzdeki dönemde ekonomik ve siyasi istikrarını artırmak istiyorsa gerilim politikasından çıkmak zorunda. Hem dünyada hem de Türkiye’de gerilim politikasına bir son vermek zorunda. Toplumun birbirine yakınlaşacağı, herkesin birbirini anlayacağı, empati duygusuna hâkim bir Türkiye, her türlü krizi aşar.