İskandinav turumuz; Finlandiya - İsveç

Hilal Şahin

Gür ormanları, şirin kasabaları, planlı kentleri, tasarım sanatı, ahşap sivil mimarisi görülmeye değer. Finlandiya sakin, yemyeşil doğasıyla, refah ama lükse kaçmayan yaşam tarzıyla, eğitim kalitesiyle hayran olduğum bir ülke. E tabi dünyanın en güzel kadın ve erkeklerinin olduğu bir ülke…

Çirkin insan görmedim diyebilirim.

  Yazın Kuzeyde güneş hiç batmaz, Güneyde ise çok geç batar ve tamamen karanlık olmaz. Kışın Kuzeyde güneş hiç doğmaz, Güneyde günde birkaç saat görünür. Dünyanın teknolojisi en gelişmiş ülkelerinden biri olsa da Finlandiyalılar sıcak aylarda sade ahşap yaz evlerine gidip teknolojiden uzak yaşamayı severler. Bu evlerin çoğu göl kenarındadır ve Finler sauna, yüzme, balık avlama ve mangal yapmayı severler.

 Diğer Kuzey Avrupa ülkelerinden farklı olan Fince Ural-Altay dil ailesine ait ve grameri Türkçeye benziyor, sondan eklemeli. Finlandiya’da fiyatlar epey pahalı. Ancak ülkenin “herkesin hakkı” politikası doğrultusunda bazı temel gıda maddeleri ucuzdur ve özel mülkiyet olsa da arazileri izinsiz kullanmak serbesttir. İlk olarak Helsinki’ye geldik.

Helsinki – Finlandiya’nın başkenti ve en büyük şehri

Helsin Sibelius anıtını gördük. Gerçekten değişik bir tasarım. Bol bol resim çektirdik. Her yerde Nar suyu dikkatimizi çekti ama bir küçük plastik bardak nar suyu  7 DOLAR! Ülkemin gözünü seveyim burada her şey çok pahalı. Sokaklarda o kadar az insan var ki. Ölü şehir gibi... Evlerin mimarisi eski. çok lüks evlerde var tabi. Sonra Kaya kiliseye geldik. Ama maalesef düğün olduğundan dolayı içeri giremedik. Gelin ve damatla bol bol resim çektirdik.

Sonra Uspenski Kilisesi’ni ziyaret ettik. Yeşil çatıları olan değişik bir kilise…

 Burada da bol bol resim çektirdik.

Etrafı o kadar yeşillik ki hayran olmamak işten değil. Gökyüzü tablo gibi… Tertemiz bir havası var. Azıcık güneşte bile güneşlenmeleri dikkatimizi çekti. Kesinlikle Türkiyeye gelip görmeleri lazım. Yolları alttan ısıtmalı yapmışlar.  Aksi takdirde kışın yollar buz Pateni gibi oluyormuş. Gezerken dikkatimi çeken şeylerden biride bezelyeyi çiğden yemeleri…

Finlandiya mutfağı ana malzemelerine baktığımızda patates, ekmek, balık, et, süt ve krema öne çıkıyor. Finliler her öğünde süt içiyorlar. Otelimize geldiğimizde oldukça yorulmuştuk. Şık bir oteldi.hemen uyuduk. Ertesi gün Botanik Parka geldik.

Güller mis gibi Gül kokuyor.Akşam üzeri Cruse gemimize geldik. İlk defa bu kadar büyük bir gemide seyahat ettim. Titanik gibiydi. İçerisinde yok yoktu. Alışveriş yerleri restaurantlar ,kumarhaneler ve çok cici bir odası vardı.uyurken seyahat etmek mükemmel bir şey . Gemide mükemmel bir kahvaltının ardından İsveç’e geldik .

İsveç İskandinavya’nın ekonomi ve refah seviyesi bakımından en gelişmiş ülkesiymiş.

İlk olarak Gamla stan yani Eskişehir gittik. Stockholme gelip Stortorgette resim çektirmemek olmaz. Buranın hikayesi de ilginç. Geçmiş dönemde pek çok tarihi olaya tanıklık edilen meydanda pek çok idam gerçekleşmiş.  1513-1523 tarihleri arasında Danimarka kralı 2.Christian’ın emri doğrultusunda İsveçli soylular meydana davet edilmiş . Onlar da süslenip gelmişler. Davet sanmışlar ama Christian hepsini öldürtmüş. Meydan kan gölüne dönmüş. Kan banyosu tabiri buradan geliyor. Amacı gücünü göstermekmiş. Herkes ondan korksun istemiş. Ama tam aksi ayaklanmalar olmuş. Şimdi çok güzel bir meydan. Bol bol resim çektirdikten sonra serbest zamanımızda şehri gezdik. Değişik atmosferi olan güzel bir şehir. Tuvaletleri hep ücretli. İki kişi kredi kartıyla 15TL ödedik.

Starbucks bile tuvalet kapısına şifre koymuş . Biz çok şaşırdık.Rehberimiz bize Stokholm sendromunu anlattı. Kendisini rehin tutan banka soyguncusuna aşık olan çalışan, arkadaşlarını ikna edip mahkemede onun tarafında olmuşlar. Aşk işte ne zaman geleceği belli olmuyor .Ayrıca kralı da eşcinselmiş buranın .İlginç bir memleket . Güzel şehir turumuzdan sonra otelimize dinlenmeye geldik. Şık bir oteldi .Ertesi sabah kahvaltımızı yaptık. Dikkatimi çeken şeylerden biride kırmızı meyvelerin bolluğuydu. Yaban mersini,frambuaz ve bilumum tüm orman meyveleri kahvaltılarda bolca var. Kahvaltımızın ardından Skansen kültür köyüne geldik.

Burası kocaman bir alana yapılmış kendi kültürlerini gösteren bir yer.  Köy evleri var ve bu evlerin içerisinde köylüler tanıtım yapıyorlar. Köy ekmekleri, tatlılar süper bir yerdi. Hayran kaldım. İsveç’in kırsal hayatını o kadar güzel yansıtmışlar ki gezmeye doyamadık. Stokholmde gezilmesi gereken yerlerin başında bence burası gelir. Özel turla gelinen bir yerdi biz Oğuz’la kendimiz geldik. Ren geyikleri, ayılar, insanlar ne tür evlerde yaşarlar, evin içleri ,köy okulları,öğretmenler hepsi var burda. Açık hava müzesi burası. Eski zamanlarda isveçte yaşamış kişilerin evleri kurulmuş ve içlerine de İngilizce konuşabilen çalışanlar konulmuş. Gerçi burda İngilizce konuşmayı bilmeyen pek az bulunur.Bir evin içerisine giriyorsunuz koltukta oturmuş örgüsünü ören bir bayan birden kalkıyor evin tarihini ,sahibini ve evi nasıl kullandıklarını anlatmaya başlıyor. Konuşması bitince örgüsüne dönüyor.

Halı dokuyan, hamur açan, peynir yapan, inek sağan onlarca insan gördük. Hele pastalarının kokusu her yanı sarıyor. Aldık tabi, dayanılmaz, enfes bir koku. Sonra bir konsere denk geldik. Harika bir Stockholm manzarasında müzik dinledik. Bayıldım buraya. Buradan ayrılırken gülümsüyorduk. Sonra Oğuz’umla İskandinav ülkelerinin en büyük alışveriş merkezine geldik. Bayağı büyüktü. İnsan yok burada niye bu kadar büyük yapmışlar anlamadım. Hem de dehşet pahalı.

Dinlenmek için otelimize geçtik ve ertesi gün kahvaltımızdan sonra Norveç’e doğru yol aldık. Bu arada ülkemizdeki kahvaltılarını çok özledik. Bunlar zevksiz; kahvaltıda balık mı olur ya?

(Devam Edecek)