İngiltere 

Hilal Şahin
1.gün 
 
Gatwick havaalanına indik. 
 
Burada polislerin Tavırlarını hiç beğenmedik. Ülkemize neden geldiniz der gibi bakıyorlar. Hiç bir şeye benzemeyen, çirkin, depresif bir havaalanı burası. Ne dogru dürüst bir magaza ne de Cafe/Restaurant var!
Uzun pasaport kuyruğunun ardından, nihayet içeri girebildik. Burada ünlü olan Costa Cafe'de oturduk. Kahvesi güzeldi. Rehberimiz tüm gezginleri topladıktan sonra otobüsümüze binip Londra merkeze geldik. Gelirken uyumuşum. Londra’nın ünlü Thames Nehri’nin üzerinde yer alan Tower Köprüsü'ne geldik 
 
Köprünün birbirine bağlı iki devasa kulesi var. 60 metre yükseklikte bulunan köprünün kuleleri 43 metreuzunluğunda! Açılıp kapanan, nehri süsleyen çok güzel bir köprü. 
Yapımı esnasında çekilen fotoğraflar için sergi var .
 
 
Sonra da Buckinham Saray’ını ziyaret ettik .
 
İngiltere Kraliyeti’nin resmi ikametgahı ve aynı zamanda çalışma ofisi olan Buckingham Sarayı, Londra‘ya yapılan ziyaretlerin de en önemli turistik noktalarından biri. Çok güzel büyüleyici bir saray. Muhteşem bir bahçesi var. Rengarenk çiçekler arasında resim çektirdik. Bugünkü görünümünü Mimar John Nash'e borçlu olan Buckingham Sarayı, İngiliz Kraliyeti’nin resmi konutu olarak; hem kraliçe ve yanındaki ofis çalışanları hem de ev hizmetlileri olarak yaklaşık 500 kişiyi barındırıyormuş. Sarayda resmi görüşmeler, toplantılar dışında ayrıca davetler ve balolar da düzenleniyormuş. Ağustos ve Eylül aylarında sarayın bazı bölümleri  ziyarete açık.
 

Sarayın önünde askerler dikkatimizi çekti. Çok ciddi bir şekilde bekliyorlar. Turistler ve tabiki biz onlarla resim çektirdik. İngiltere, çok pahalı bir ülke. Buraya geleceksiniz mutlaka paranız olmalı. Şöyle ki, basit bir yemeği iki işi 70 dolara yiyorsunuz. Örneğin iki pizza, iki kola gibi...
 

 
Yoldan  yeni geldiğimiz için oldukça yorgunduk. Otelimize geldik ve yerleştik. Saat 19:00 da vurduk kafayı yattık.
 
2.gün Öyle çok yorulmuşuz ki gece uyanamadık. Ertesi gün sabah erkenden kalktık, tam şarj olmuşuz. Kahvaltımızı etmeden önce kahvemizi içtik, sonra hazırlanıp çıktık. Wembley stadının oraya geldik.
WEMBLEY Stadyumu; İngiltere'nin 90 bin kişilik kapasitesiyle, Avrupa'nın Nou Camp'tan sonraki en büyük milli stadıymış. Bol bol resim çektik ve otele döndük.
 
 
Güzel bir kahvaltının ardından metro istasyonununa geldik.
Bilet aldık, Wedminster durağına kadar geldik.
 
Tramvaydan çıktık. Çıktığımız  anda görülmesi gereken bütün turistik yerleri gördük. Thames Nehri'ni dün gördüğümde büyülenmiştim zaten. Londra’nın ortasından geçen Thames Nehri’nin iki yanı daima çok hareketli ve tekne turları sayesinde oldukça eğlenceli. Önce Thames Nehri kıyısındaki devasa dönme dolap London  eye ın olduğu yere doğru yürüdük .Burda bol bol resim çektik .tabi bu dönme dolaba binmedik Yükseklik  korkum ilk defa işe yaradı .
 
 
Hem çok pahalıydı hemde çok sıra vardı .Kişi başı 80 Dolardı. Hem bir saat sürüyormuş hemde ayakta duruyormuşuz .Kesin başım dönerdi .
 
Burdan ünlü saat kulesi Big Bang in yanına geldik .Aslında gerçek adı Elizabeth Tower.1859 yılında yapılmış 106 metre yüksekliğinde dünyanın en ünlü saat kulesi.Bukadar eski olmasına rağmen hiç bozulmamış Maalesef restorasyon  olduğu için pek birşey göremedik .Zaten ziyarete kapalıydı etrafı kapatılmıştı .2021 yılında tekrar turistik ziyaretlere açılacakmış.İngiliz müzikleri çalan adamlar vardı .Bol bol resim çektik.Sonra dinlenmek için bir cafeye geldik .Çalışan kız Türk olduğu için bize kahve ısmarladı.Çok keyifli bir sohbetten sonra burdan ayrıldık.Ara sokaklarda kaybolmaya karar verdik Tabanlarımız ağrıyana kadar gezdik .
 
 
Sonra  Brisith Museum'a geldik.
Müze çok güzel ancak çok çok büyük. Birkaç saatte hatta bir günde hakkıyla gezilebileceğini sanmıyorum. Mısır medeniyetine ilişkin bölüm ve mumyalar güzeldi. Türk ve Osmanlı Tarihinden eserleri görmek de hoştu.Kısacası tarihi eserleri  çalmışlar 
 
 
büyük bir müze yapmışlar.Müze gezmeyi fazla sevmem .Birkaç resim aldıktan sonra ayrıldık burdan . sonra Çin mahallesine geldik .İnsan kendini Çin’de hissediyor Geçmişte şehrin istenmeyen bu bölgesi günümüzde turistlerin uğrak yeri olmuş Burada yüzlerce Çin lokantası, Çin pazarı, Çin marketi var. Bu karışıklık mutlaka sizin de başınızı döndürecektir. Çin yemeği seviyorsanız buraya mutlaka uğramalısınız Ben son Tayland gezimizden sonra Çin yemeklerini bıraktım.
 
 
Burdan çıktıktan sonra Green parka geldik Burası Buckhingam sarayına giderken geçtiğimiz kocaman bir park. Şezlonglar alana serpiştirilmiş. Saatlik kiralayıp oturabilirsiniz. Biz bedava kullandık kimse bizden para istemedi .Sonradan öğrendik ücretliymiş .Ağaçlar asırlık ve güzeldi.Ama park işte ,zaten İngiltere’de her yer park 
 
Burdan sonra Stjames parkına geldik
 
 Burası ördeklere ekmek atarak geçirmenin keyfini en güzel yaşayabileceğiniz ve bence londranın en güzel parkı .Sincap da gördük parkta .Çok güzellerdi .Huzurlu  bir oturuştan sonra ayrıldık burdan.Başbakanın evinin önünden geçerken orada protesto olduğunu gördük durduk.Değişik  bir eylemdi 
 
Herkes  kıpkırmızı giyinmişti ve üzgün duruyorlardı. Doğayla ilgili bir protestoymuş.
 
Sonra Piccadilly Circus'a geldik. Burası bir meydan. Burada birçok sokak gösterisi düzenlendiğine şahit olduk . Bir müddet bu gösterileri izledik sonra Londra’nın dünyaca ünlü alışveriş noktalarından biri olan Regent Streete geldik .Bu nasıl pahalı bir ülke böyle .Anlatılmaz yaşanır .Ülkemin gözünü seveyim .Oldukça yorulduk.yemeklik birşeyler alıp otelimize döndük .Resimlerimizi inceledikten sonra güzel bir uykuya daldık .
 
3.gün  erkenden kalktık .kahvaltımızı yaptıktan sonra çıktık Metroya  gittik Metrodan indikten sonra Oxforda geldik Burası muhteşem bir yer .
 
Oxford huzur şehri Tarif edilemeyecek kadar muhteşem.Çok çok beğendim Oğuz bana okulunu gösterdi .Nasıl güzel şık müstakil bir bina .İnsan burda zevkle ders yapar .Öğretmenleri ile tanıştım. kahve içtik Ordan ayrıldıktan sonra Oğuz’un kaldığı eve gittik .Adam otobüs şoförü olmasına rağmen bizdeki üst gelir düzeyi olanların yaşadığı hayatı yaşıyor .Ev muhteşemdi bayıldım Müstakil  nehrin kenarında .Kazların önünden süzülerek geçtiği muhteşem nehre bakan bir bahçesi var .Ev sahipleri evde yoktu .Evin karşı tarafında piknik yaptık .
 
Dönüşte ara sokaklardan geldik .Ben biraz rahatsızlandım .Gözlerim karardı başım döndü. Ama sanırım yorgunluktan oldu .Ama sonra geçti  .Oxfordun her yeri muhteşem heryeri tarih .Eğitim ve tarih şehri burası. Anlatacak çok şey var burayla ilgili ama ben sadece çok beğendiğim bir iki yerden bahsedeceğim.Onun dışında her yer görülmeye değer 
 
Oxford’un en hareketli caddeleri olan Cornmarket ve Queen Street’te geldik birçok mağaza, market ve café bulunuyor burda .. 
Oxford’un simgesi Bridge of Sighs’ı gördük.Burayı görünce şok oldum çünkü ben burayı rüyamda görmüştüm .
 
Hertford Koleji’nin iki bölümünü birbirine bağlayan, altında New College Lane yolunun geçtiği bir köprü.Şaşkınlık içerisinde bol bol resim çekip kütüphanenin olduğu yere doğru yürüdüm .
Radcliffe camera kütüphanesinin önünde resim çektirdim .Oxford Üniversitesine bağlı olarak kütüphane ve okuma odası olarak kullanılan Radcliffe Camera binası, James Gibbs tarafından tasarlanmış .Şehrin simgesi haline gelmiş bu yapının içine girmek için 14 pound ödüyorsunuz .yatay halde dizilmiş birsürü kitap görüp çıkıyorusunuz.
 
 
Oxford'u baştan aşağı gezdik ve ben bayıldım. İngiltereyi gezdikten sonra, neden bu insanların kendini beğenmiş olduklarını anladım. Şahane bir ülke/ Muhteşem bir yaşam...
 
Burası tam benim yaşamak istediğim yer. Kelimenin tam anlamıyla bayıldım. Elindekilerle neden yetinmemişler acaba? Zaten muhteşem bir coğrafya ya sahipler. Fazla mı aç gözlüler, anlamadım?
Odamıza geldik yorgunluktan bayıldık.Ertesi gün tur rehberimizle bir araya geldik. Kahvaltımızın ardından yollara düştük. 
Güzel gezimizi burda noktaladık. 
 
Herkese tavsiye ederim.
Muhteşem bir ülkeydi...