Çocukluğum İstanbul Esenler’de geçti. Esenler Kazım Karabekir Mahallesi dendiğinde, durur geçmişe yolculuk uzunca yaparım. Orada çocukluğumu doyasıya yaşadım. Bugünün çocukları gibi iPad ve bilgisayar ve internet peşinde değildik. Çelik çomak, misket, saklambaç, uzuneşek gibi unutulmaz çocuk oyunlarını oynayarak geçti çocukluğum. Sert futbol oynadığım için zaman zaman oyundan çıkarılsam da, çocukluğumu doyasıya, sokakta geçirdim.
Bugün bakıyorum da, çocuklar 24 saatini bilgisayar ya da akıllı telefon başında geçiriyor. 10 yaşında 1 oğlum var. Rabbim onu bize ve milletimize hayırlı kılsın. O bile interneti 1 dakika kesildiğinde hayata küsüyor. Ne yaptıysak ne ettiysek onu bizim dönemimize yakın bir ruh haline çekemiyoruz.
Evet, onun yaşadığı dönemler ile bizim yaşadığımız dönemler çok farklı. Kabul ediyorum, bizim o dönemdeki ruh halimizle, çocuklarımızın bugünkü ruh hali, sevdiği ve beğendikleri çok farklı. İstesek de, o döneme elimizle ulaşamayız. Ama işte geçmişe yolculuk yaptığımda, istiyorum ki, evladım çocukluğunu bizim gibi mutlu sağlıklı geçirsin.
Esenler’de otururken, yaz aylarında Almanyalı gurbetçiler gelirdi. Kimisinin amcası, kimisinin abisi, kimisinin yeğenleriydiler. Onların çocukları bizim yanımıza geldiğinde, sanki uzaydan gelmişlercesine ilgimizi çekerlerdi.
Birbirleriyle Almanca konuştuklarında, “ne dedin” diye sorardık. O zaman biz çocukların Almanca’ya ilgisi farklıydı. “Nasılsın, nerede oturuyorsun” suallerinin Almanca karşılıklarını öğrenir, sonra gider kendi arkadaşlarımıza, öğrendiğimiz o iki kelime ile hava atardık.
Güzeldi.
Bir de o dönemde arkadaşlarımız orada yaşadıkları hayatın çok zor olduğundan bahsederlerdi. Şanslı olduğumuzu, bir portakalı bile tane tane aldıklarından dert yanarlardı. Hiç unutmuyorum, bir arkadaşım pazarda bizim gibi doyasıya meyve alamadıklarından, fasulye gibi bakliyatları Türkiye’den Almanya’ya götürüp yediklerinden bahsetmişti.
Bugün devasa elektrik zamlarından, bir hıyarın bir bile kilosunun 30 TL’den satıldığından dert yanıyoruz.
İlginç bir memleketiz…
Böyle bir durumda bile yaşananları umursamayıp, yaşananlardan espriler çıkarıyor, hayatımıza kaldığımız yerden devam yaşıyoruz. Benzinin 16 lira olduğu bir dönemde bile düşünebiliyor musunuz, neden sorusunu sormak yerine, “ Şunu 20 lira yapın da kurtulalım” diyebiliyoruz.
Dünya yakın bir gelecekte gıda sorunuyla yüzleşecek. Bugün tarımın olmadığı ülkeler bile, alternatif tarım üretimleri konusunda ilginç görüşler ortaya atıyor, bu görüşlerini gerçeğe dönüştürmek için çaba sarf ediyorlar.
Oysa ülkemiz dünyanın en verimli topraklarına sahip. Türkiye’de yetişen bir meyve ya da sebzenin kalitesi dünyanın hiçbir yerinde yok. Böyle bir durumda ne çiftçi halinden ne hükümet çiftçiden memnun…
Oturduğum dairenin camından bulutlara baktığımda, gelecek günlerimizin hiç iyi olmadığını düşünüyorum.
Allah sonumuzu hayreylesin